SON EKLENENLER

ÇERKEZ ETHEM GERÇEĞİ...

Bu milletin çocukları, ezanı, bayrağı ve ata yadigârı toprağı savunmak için, yıllar boyu gönül gönüle savaştı…
09 Şubat 2015 12:40

Kimi Türk, kimi Kürt, kimi Laz, Çerkez, Abaza, Arnavut, Arap kökenliydi, ama kimse kökenine bakmıyor, herkes ortak bir “ümmet” bilinci içinde savaşıyordu. Biliyorlardı ki, “Osmanlılık” kavramı çökerse devlet de çökecek, herkes enkaz altında kalacaktı.Bu bakış açısıyla bu topraklar savunuldu ve altıyüz sene bir büyük devlet ayakta tutuldu.

Bu devlette ne Türk’ün Kürd’e, ne Kürd’ün Türk’e bir üstünlüğü vardı…Hangi etnik kökene mensup bulunursa bulunsun, herkes onurlu bir“vatandaş”tı.

O kadar ki, Mustafa Kemal, Çerkez Edhem Bey’inağabeyi Reşid Bey’e 07 Ocak 1920 tarihinde Ankara’dan çektiği telgrafta, “İmtiyazsız sınıfsız kaynaşmış bir kitle” olmanın erdemini vurguluyor: “Bu din ve devletin sağlam bir uyruğu olan Çerkez kardeşlerimiz, hepimizin övdüğümüz baş tacımızdır… Bugün düşmanlarla çevrili Türk, Çerkez ve diğer din kardeşlerimizin el ele vermeleri, sarsılmaz bir bütün oluşturmaları, namus ve hayatımızı kurtarmak için bir zorunluluktur…”

Ne var ki, İstiklâl Savaşı şekillenip zaferin ucu gözükmeye başlayınca, durumlar değişti… İşgali kırmak için canını ve malını ortaya koyanlar çevreden uzaklaştırılmaya başlanıyor ve boşluklar, işin başında Milli Mücadele’ye sıcak bakmayan “evet efendim”cilerle dolduruluyor.

Bu arada iç isyanları bastıran Çerkez Edhem’le ağabeylerine de “farklı”gözle bakılmaya başlanıyor. Başta İsmet Paşa olmak üzere, “icra”nın başında bulunan “Ankara Ekibi”, Çerkez Edhem Bey’in BMM Genel Kurulu’nda coşkuyla karşılanmasını ve dakikalarca alkışlanmasını içlerine pek sindiremiyorlar (Edhem Bey ise sürekli alkışlar karşısında çok sıkıldığını, hatta terlediğini yazıyor hatıralarında)…

Edhem Bey ilk kez karşılaştığı İsmet Paşa hakkında da şu tespitleri yapıyor:

“İlk defa karşılaşıyorduk. Daha sonra hayatımdaki menfilik ve haksızlıkların kaynağı olan bu zatın ilk anda üzerimdeki intibaının derin olmadığını, çehresinin ve hareketlerinin bariz hususiyet ifade etmediğini itiraf ederim.

“Fakat konuştukça ve fikirlerini dinledikçe, onu birçok meziyetleri bulunan erkân-i harp hususiyetleri taşımakla birlikte hiçbir zaman zaferi temsil edecek kumandanlık vasfına sahip bulamadım.”

Belli ki, İsmet Paşa da ondan hoşlanmamıştı.

Zira, herkesin “Edhem Bey” olarak bilip alkışladığı kahramana İsmet Paşaısrarla “Çerkez” diyor. Araları açıldıktan sonra, Mustafa Kemal da Edhem Bey’i bu lâkapla anıyor ve “Nutuk”una geçiriyor.

Ancak Edhem Bey etnik kökeniyle anılmaktan rahatsızdır: “Hepimiz Osmanlı’ydık… Eğer milliyet ve ırk tefriki (ayırımı) yapılmaya kalkışılsaydı, bu vatanda şeceresi karışmamış kim kalırdı?” diye soruyor.

Aznavur Ahmed isyanıyla Yozgat İsyanı gibi iç isyanları maharetle ve hızla bastıran Edhem Bey git gide yıldızlaşmış, ancak hased okları da üzerine çevrilmiştir.

Meclis’in ve halkın son derece sevip sayarak güvendiği bu adam, “Ankara Ekibi” tarafından nedense hep “kuşkuyla” izleniyor. Nihayet “defterinin dürülmesi” kararlaştırılıyor…

Ama önce Edhem Bey’in ve ağabeylerinin son derece güvendikleri Ali Fuat Paşa halledilmelidir: Paşa, Garp Cephesi Kumandanlığı’ndan alınıyor. Yerine İsmet Paşa getiriliyor. Edhem Bey bu değişikliğin, kendisinin bertaraf edilmesine karar verilmesi şeklinde yorumluyor: “İsmet ve Refet beylerin benim için düşündüklerini tatbik etmeye Mustafa Kemal Paşa’yı ikna etmeleri ve bu yolda vaziyeti müsait bulmalarıdır” diyor.

Haklıdır: Zira gerçekten de Ankara, Edhem Bey’in tasfiyesine karar vermiş, bu iş İsmet Paşa’ya ısmarlanmıştır. Edhem Bey son anda oyunu bozmaya çalışıyor…

Maiyetiyle birlikte Eskişehir’deki karargâhı basıp aniden İsmet Paşa’nın yanına giriyor. Fakat İsmet Paşa yalnızca bir asker değildir. Aynı zamanda kafasında, kuyrukları bir birine değmeyen kırk tilki dolaştırdığı söylenen bir siyasetçidir…

Edhem Bey’le karşılaşır karşılaşmaz hissettiği derin endişeyi anında yeniyor ve gülümseyerek yanına gidiyor…

İsmet Paşa başını kaldırınca beni gördü. Bakışlarında hayret ve ürkeklik vardı. Ayağa kalktı. Şaşırmıştı. Tereddüt geçirdi… Sonra süratli adımlarla bana doğru geldi. Yüzündeki şaşkınlığı hemen tebessüme çevirmeyi başardı. İki eliyle ellerimi tuttu, daha sonra ellerini kollarıma doğru çıkardı ve o vaziyette konuşmaya başladı:
“Ne vakit teşrif buyuruldu? Elleriniz sıcak ve ateşli. Doktorunuz seyahatinize nasıl müsaade etti? Hastalığınızı hakikaten merak ediyordum. Şöyle buyurun.”

Edhem Bey şöyle cevap verdiğini yazıyor: “Samimiyetten eser kalmayan müşterek mesaimize son vermeye geldim. Niçin böyle yapılıyor, anlayamıyorum. Aleyhime gizli-açık birçok tedbirlere başvuruluyor…Rica ediyorum, eğer kendinize ait olmasını istediğiniz, fakat açıkça ifade edemediğiniz hususlar varsa, bunları işte karşı karşıyayız, cesaretle söyleyin…”

Arada itiraz etmeye kalkıştığını söylediği İsmet Paşa’yı susturup devam ediyor:
“Ben sizinle açık ve ciddi konuşuyorum ve böyle olmanızı rica ederek açık ve samimi cevap bekliyorum.”

Sözü bu kez İsmet Paşa alıyor ve öfkesi burnunda Edhem Bey’i yatıştırmaya çalışıyor: “Allah fesatçıların cezasını versin Edhem beyefendi… İtimad ediniz ki ben sizin gibi arkadaşlarımın mevcudiyetine güvenerek Garp Cephesi Kumandanlığı’nı aldım… Ordu içinde menfi propaganda yapanları teker teker araştıracağım ve cezalandıracağım. Ben bu hizmeti beraberce yürüteceğimize samimiyetle inanıyorum. Sizin de aynı histe olduğunuzu çok iyi biliyorum.”

Özü-sözü aynı olan, hile-hurda bilmeyen Edhem Bey,İsmet Paşa’nın yanından kısmen tatmin olmuş olarak ayrılıyor. Kendisine yanlış istihbarat verildiğini düşünüyor.Fakat hüküm çoktan verilmiştir. ne yapsa artık kâr etmeyecektir…
Nihayet BMM’ine ağır bir telgraf çekmek suretiyle “Hayatının hatası”nı yapıyor.
Bu telgraf kendisini tutan milletvekilleri tarafından bile “tehdit” olarak algılanıyor ve bu yüzden İsmet Paşa, ilk kez Meclisin desteğini kazanıyor.Onun son aradığı da zaten budur…Harekete geçiyor…Edhem Bey’i sıkıştırmaya başlıyor.Ve ağabeyiyle birlikte Yunanlılara sığınmak zorunda bırakılıyorlar.O sırada Edhem Bey ve ağabeyi Reşid Bey’in elinde hatırı sayılır miktarda para ve mühimmat vardır: Ancak tek kuruşuna dahi el sürmüyorlar…Maaşlarından arta kalan birkaç kuruşla yurt dışına çıkarılıyorlar ve sefalet içinde yaşıyorlar.Sonradan Ankara İstiklâl Mahkemesi’nde idamlarına hükmediliyor…150’likler listesine alınıyorlar. 1937’de diğerleriyle birlikte affediliyorlar, Atatürk’ün Edhem Bey’e para ve pasaport gönderttiği söylenir ama Edhem Bey çok sevdiği ülkesine dönmeyi içine sindiremiyor. Bunu da hatıralarında şöyle izah ediyor:
“Ben milletime ve tarihe ‘hain’ diye tanıtılmış, gıyabında idama mahkûm edilmiş bir adamım…Ama hakikatte ben, asgari bana böyle diyenler kadar vatanperverim. Ve Milli Mücadele’de hepsinden kıdemliyim. Ben hain olmaya icbar edildim, buna rağmen hain olmadım. Şimdi hakikatleri açıkça konuşabilecek miyiz? Hepimiz adil ve bitaraf hâkimler önüne çıkabilecek miyiz? Haydi, bunlar oldu diyelim; ya zihinlere yerleştirilmiş menfur kanaatleri nasıl ıslah edeceğiz. Burada gurbette ölürüm, fakat hiç olmazsa günün birinde doğru tarihin hakikatleri ele almasını ümit ederek gözIerimi kaparım.”
Edhem Bey daha sonralarda bir şekilde Üedün'e geçmeyi başarıyor ve 1948 Eylül’ünde Amman’da hayata gözlerini yumuyor…
Şeria Nehri’nin kıyısında toprağa veriliyor.

Yavuz Bahadıroğlu

YENİ AKİT

KAMU EXPRESS SAYFASINI
YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #
SON EKLENEN HABERLER