Bazı köşe yazarlarının ağızları kulaklarına varıyor. Artık barış ve kardeşlik vakti gelmiştir, deniliyor. Daha makul olanlar ise barış güzel bir şey ama Pkk liderini dinlemiyor ki. Kimse sokaktaki ve dağdaki pkk lı ne düşünüyor diye sormuyor. Kulağımıza kadar gelenlere bakılırsa bazıları, kimse bizden silahımızı bırakmamızı beklemesin, neyi başardık ki silahımızı bırakalım diyorlarmış.
Yıllarca medeniyetten uzak bir şekilde dağda taşta gezen, mahrumiyetin türlü cefasına katlanan bir pkk savaşçısına çözüm süreci ne vadediyor, silah bıraktıktan sonra özellikle dağ kadrosunu bekleyen ne, doğrusu ben bilmiyorum, bilen varsa anlatsın, öğrenelim.
Beklentilerimizin ayakları yere basmalı. Afaki öngörülerle, bir temenni olmaktan öteye geçemeyen uçuk kaçık teorilerle bu topraklara kalıcı bir barış ortamı hâkim olamaz. Dışlayıcı, yok sayıcı söylemler kalıcı huzur ortamının en büyük düşmanıdır.
Görüldüğü kadarıyla süreçte tek ortak var o da PKK. Mahpus Apo’nun lideri olduğu parti birçok yönden tüm Kürtleri temsil etmekten oldukça uzak. Devlet baştan beri karşısındaki insanlara bu soruyu sormalıydı: Siz kimsiniz ve kimi temsil ediyorsunuz?
Bir beyanla niyet izhar edilerek tüm Kürtleri temsil etmek için onlar adına konuşan ne kadar grup varsa hepsinin temsil edildiği bir oluşumla pazarlıklar yapılmalı ve kararlar alınmalıydı. Bu olmadı. Devlet süreci tanıdığı adamla yürütmek istedi. Belki bu daha kolay bir yoldu. Keşke sürece başkalarının da katkı vermesi sağlanabilseydi.
Ama gelinen noktanın müsebbibi PKK’dır. Devletin yapamadığı çok çetrefilli işleri pkk başardı. Bölgedeki Kürtlere ait tüm örgütlenmeleri Apo’nun adamları çökertti ya da kendi örgütüne kattı. Tam bir faşist edayla kendilerinden başka yapılanmalara hayat hakkı tanımadılar. Aynı şeyi şimdi yine yapıyorlar. Barış ve açılım sürecini kendi inisiyatifleri ile götürmek istiyorlar. Yani süreç bir Kürt Açılımı olmaktan bir PKK Açılımı’na dönüşmek üzere.
Bölgede zor şartlar altında kendini gösterebilen Hizbullah, tam aydınlanmamış bir geçmişe sahip. Bazı Müslümanlar Hizbullah adıyla PKK’ye karşı var olma savaşı verdi, devletle karşı karşıya gelme imkânı yoktu, niyetin olup-olmadığı ise tartışmalıdır. Lakin buna rağmen Hizbullah’ın tutunması, iki binli yıllarda küllerinden yeniden doğması bir vakıadır.
Bölgede çok iyi tanınan Avukat Sıtkı Zilan’ın ifadesiyle Hizbullah, kendini peygambere saygı mitingi ile var etti. Mustazaf-Der ile de sivil alana adım attı. Mustazaf-Der’in kapatılması, Hüda-Par’ın doğuşunu tetikledi. Zira Türkiye’de bir dernek ile siyasi partinin ağırlığı mukayese kabul etmez. Mustazaf-Der’i kapatanların Hüda-Par’ın doğuşunu murat edip etmediklerini bilmiyorum. Lakin Hüda-Par’ın doğuşu hayırlı olmuştur.
Hizbullah’ın sivilleşmesi, legalleşmesi için en kestirme ve sağlıklı yol Hüda-Par’dır. Bunun tam manada gerçekleşmesi için Hüda-Par’a serbest rekabet ortamının sunulması gerekir. PKK bu konuda Hüda-Par’a haksızlık yaptı, yapmaya da devam ediyor. Hüda-Par’a yakın dernekler kesintisiz saldırıya uğradı, bu saldırılar devam ediyor. Neticede 6-7 Ekim Kobani olayları ve Cizre’deki çatışma PKK’nin hanesine olumsuz olarak yazılmalıdır.
Hizbullah’ın yeniden silaha sarılmasının sebebi ve sorumlusu PKK’dir. İleride yaşanacak kardeş kavgasının da zahiri sebebi gene PKK’dir. PKK saldırmadıkça Hizbullah saldırmaz ama Hizbullah’ın ve de Hüda-Par’ın kendini PKK’nin haksız saldırılarından korumasının silah dışında da yolları olmalı ve vardır. Fakat Hüda-Par ile Hizbullah’ın bu konuda fazla becerikli olmadığı kanaatindeyim.
Bu barış ve açılım süreci yeni sıkıntılara yol açmamalı. Gelinen bu noktadan dönmek bana göre de olası değil. Ancak yolda düzülen kervan misali kimi tamiratlar da yapılamaz mı?