MAHMUT ALİ CENGİZ KÖROSMANOĞLU konyaalemdar@gmail.com

BUGÜN KUTLANACAK GÜN DEĞİL!

20 Ekim 2025 Pazartesi 06:00

16 EKİM DÜNYA GIDA GÜNÜ

DURUN KALABALIKLAR!

“Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!
Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak:
Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden,
Çatırdılar geliyor karanlık kubbemizden…
Allah'ın on pulunu bekleye dursun on kul;
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul.
Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa;
Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa!”
                    — Necip Fazıl Kısakürek

Bugün dünya nüfusu 8 milyarı aştı. Her insanın sağlıklı, güvenli ve yeterli gıdaya erişimi insanlığın ortak hedefi olmalıydı. Ancak tablo karanlık: Her 9 kişiden biri aç, üretilen gıdanın üçte biri ise çöpe gidiyor. Bir yanda israf, diğer yanda açlık…
Artık asıl açlık, midelerde değil vicdanlarda yaşanıyor. Ruhlar aç, ahlak aç, merhamet aç… Çünkü sorun üretimde değil, paylaşımda.

FAO verilerine göre, bugün dünya genelinde 3 milyardan fazla insan sağlıklı beslenemiyor. Yani insanlığın yüzde 40’ı yanlış ve dengesiz besleniyor. Bu sadece bir “açlık krizi” değil; sessiz bir beslenme salgını.

Her lokma aslında bir sistemin parçasıdır. Bir elma ısırdığınızda sadece bir meyveyi değil; suyu, toprağı, çiftçiyi, üretim zincirini, pazarlamayı ve hatta iklimi de tüketirsiniz. Gıda sistemi sürdürülebilir olmadıkça, sofralar da güvende değildir.

Sürdürülebilir tarım ve gıda sistemi, yalnızca gıda üretmek değil; bunu doğaya, insana ve geleceğe zarar vermeden yapmaktır. Böyle bir düzende kimse aç kalmaz, hiçbir çocuk yetersiz beslenmez. Market rafları dolu, çöpler boş olur. Çiftçi emeğinin karşılığını alır, toprak tükenmez, su kirlenmez.

Gıdanın geleceği yalnızca tarlada değil, tüketicinin elinde şekillenir. Çünkü nasıl ürettiğimiz, satın aldığımız ve tükettiğimiz; gezegenin geleceğini belirler. Bugün çöpe attığımız her ekmek, aslında yarının suyu, toprağı ve enerjisidir.

Tarım ve gıda sektörü dünyada 1 milyardan fazla insana geçim sağlıyor. Fakat aynı zamanda çevre üzerindeki en büyük baskıyı da oluşturuyor. Ormanlar tarlaya, tarlalar çöle dönüşüyor. Türler yok oluyor. Yanlış üretim yöntemleri hem doğayı hem geleceği tüketiyor.

Bu yalnızca çevresel bir kriz değil; aynı zamanda adalet krizidir. Gıdaya erişim, ekonomik ve coğrafi eşitsizliklerin en somut yansımasıdır. Bir coğrafyada çöpe atılan kadar gıda, başka bir coğrafyada bulunamıyor. Bir ülke aşırı üretimle toprağını zehirlerken, diğeri açlıkla boğuşuyor. Bu yüzden “gıda güvenliği”, her şeyden önce bir adalet meselesidir.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), her yıl “Dünya Gıda Günü” kutluyor. Ama kimin gıda günü bu?
İsmet Özel’in dediği gibi, “İnsan haklarından anlaşılan şey, Yahudi haklarıdır.”
Teoman Duralı’nın ifadesiyle ise, bugün yaşadığımız sistem bir “İngiliz–Yahudi medeniyetinin” ürünüdür.
Yani, Batı’nın ve onun kurduğu düzenin egemen olduğu bir dünyada yaşıyoruz.

Oysa bugün kutlanacak bir gün değil. Çünkü dünya adaletsizliğin, açlığın ve zulmün en karanlık dönemini yaşıyor.
Gıda, insanın en temel hakkı olmasına rağmen, bugün bir silaha dönüştü.
Açlık, savaşların, ambargoların, kuşatmaların bir parçası haline geldi.

8 milyar insanın yaşadığı bu dünyada, neredeyse 1 milyar kişi yatağa aç giriyor. Aynı zamanda 1 milyar kişi obeziteyle mücadele ediyor.
Bir yanda taşan sofralar, öte yanda boş mideler…
Bir yanda israf dağları, öte yanda çamurda ekmek arayan çocuklar…
Bir yanda obeziteyle savaşan zengin ülkeler, öte yanda açlıktan kemikleri sayılan mazlum coğrafyalar…

Allah’ın on pulunu bekleyen on kulun hâlâ biri dokuzunu alıyor.
Adalet terazisi çoktan bozulmuş durumda.
Küresel gıda sistemleri devasa şirketlerin iştahına teslim edilmiş.
Bugün Gazze’de insanlar açlıktan ölüyor; bir avuç un, bir damla su hayatla ölüm arasındaki tek çizgi olmuş durumda.
Ama aynı dünya, “gıda güvenliği” konferanslarında kürsülerden alkış topluyor!
Ne büyük ironidir ki, insanlığın boğazına dayanan açlık bıçağını tutan eller, “sürdürülebilir kalkınmadan” bahsediyor.

Durun kalabalıklar!
Bugünü kutlamak, açların gözyaşını inkâr etmektir.
Bugünü kutlamak, sofralar arasındaki uçurumu görmezden gelmektir.
Bugünü kutlamak, Gazze’deki aç bir çocuğa gülümseyip sırtını dönmektir.

Unutmayalım:

“Gıda adaleti olmadan gıda güvenliği olmaz.”

Bu bir slogan değil, çağımızın en derin çığlığıdır.
Mesele yalnızca karnın doyması değil; adaletin ve rahmetin paylaşılmasıdır.
Toprak herkese rızık verir; ama insan, Allah’ın mülkünü bölüştürürken adaleti unuttu.

İslam bize şöyle öğütler:

“Komşusu açken tok yatan bizden değildir.”
“Kölelerinize ve namaza dikkat edin.”

Düşünün: Peygamber, dinin direği olan namazı, bir insanın karnının doymasıyla aynı cümlede anıyor.
Yani ibadetle adaleti, secdeyle ekmeği, kıyamla merhameti birleştiriyor.
Bugün insanlık tam da bu dengeye muhtaç!

O yüzden bugün bir kutlama günü değil, bir sorgulama günü olmalı.
Gazze’de, Afrika’da, açlıkla sınanan her coğrafyada bir lokma ekmek için çabalayan insanlar varken “kutlama” yapmak, sadece kendini kandırmaktır.

Bir gün, “Yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin” (Hadis) anlayışı yeryüzüne hâkim olursa,
işte o gün gerçekten kutlanabilir Dünya Gıda Günü.

Bir gün, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” ruhu bu dünyada yaşarsa,
işte o gün gerçekten kutlanabilir Dünya Gıda Günü.

 

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #