MAHMUT ALİ CENGİZ KÖROSMANOĞLU konyaalemdar@gmail.com

TARIMI BİLMEDEN TARIM YAZARI OLMAK: ÇARPIK BİR ELEŞTİRİ KÜLTÜRÜ

29 Aralık 2025 Pazartesi 07:00

“Tarım Eleştirilerinde Ehliyet Sorunu: Terminoloji Bilmeden Yapılan Değerlendirmelerin Bilimselliği Üzerine”

Bu ülkede önüne gelen herkes tarımı konuşuyor ama neredeyse hiç kimse tarımın dilini bilmiyor. Herkes konuşuyor, herkes yorum yapıyor. Sosyal medyada, televizyon ekranlarında, gazete köşelerinde tarım politikalarına dair keskin yargılar ve çözüm önerileri havada uçuşuyor. Ancak bu yoğun gürültünün ortasında kritik bir soru genellikle gözden kaçıyor: "Bu eleştiriyi yapan kişi, gerçekten neyi eleştirdiğini biliyor mu?" Bilgi sahibi olunmadan, terminolojisine vakıf olmadan nasıl görüş sahibi olunuyor?

Hiçbirimiz, elinde neşter tutmamış, anatomi dersi almamış birinin cerrahi müdahaleler hakkında ahkâm kesmesini ciddiye almayız. Ancak konu tarım olunca, bu kural ne hikmetse rafa kalkıyor. Önüne mikrofonu alan, sosyal medyada klavyesine sarılan herkes bir anda “tarım yazarı” oluyor, "tarım stratejisti" kesiliyor.

Bugün Türkiye’de tarım üzerine yapılan tartışmaların en büyük handikapı şudur: Mikrofon, konunun asıl sahiplerinde değildir. Sözü güçlü olan değil, sesi yüksek olan itibar sahibidir.

Tarım, "toprağa tohum atmak" gibi basit bir eylemden ibaret değildir. Halk belki sadece bunu bilir, ama tarım bunun ötesinde başka bir şeydir. Koskoca bir bilim dalı, derin bir mühendislik disiplini ve keskin bir işletme mantığıdır. Bu disiplinin kendine has bir dili, yani terminolojisi vardır,her bilimin kendine ait bir dili, bir terminolojisi olduğu gibi. Tarımın dili; toprak yapısından bitki fizyolojisine, hayvan beslemeden genetiğe kadar uzanan karmaşık bir bütündür. "Verim" ile "rekolte" arasındaki farkı, "hibrit tohum" ile "GDO" arasındaki bilimsel ayrımı, "parite"yi ya da "girdi-çıktı katsayısını" bilmeyen bir zihnin yapacağı eleştiri ne kadar derin olabilir?

Terminolojiye hâkim olmayan kişi, olayların sebep-sonuç ilişkisini kuramaz. Kuramadığı için de eleştirileri teknik bir analizden ziyade, magazinel bir dedikoduya dönüşür. Bugün "Domates pahalandı, tarım bitti" demekle, bir ülkenin tarım politikasını analiz etmek arasında dağlar kadar fark vardır. Biri pazar sohbetidir, diğeri veri bilimidir.

Bir düşünün:

Tarımın terminolojisini bilmeyen birinin tarımı eleştirmesi ne kadar inandırıcı olabilir?

Bitki gelişimi, gübre dozajı, verim dalgalanması, yem maliyetleri, aşı programları, ithalat–ihracat dengeleri, tarımsal yayım gibi sahaya özgü kavramları bilmeden yapılan bir değerlendirme, ne kadar sağlam olabilir?

Oysa tarımsal eleştiri, doğası gereği disiplinler arası bir birikim gerektirir. Bitki gelişimi, toprak verimliliği, iklim değişikliğinin üretime etkisi, yem–maliyet ilişkisi, hayvan sağlığı protokolleri, üretim fonksiyonları, dış ticaret dengeleri ve tarımsal destekleme mekanizmaları gibi konular, basit gözlemlerle değil; bilimsel yöntem, veri okuryazarlığı ve teknik bilgi aracılığıyla anlaşılabilir.

Bu nedenle, tarım terminolojisini bilmeyen bir kişinin tarımı eleştirmesi, metodolojik açıdan büyük bir zaafı beraberinde getirir. Eleştirinin nesnelliği ve bilimsel değeri, eleştiriyi yapan kişinin konuya dair bilgi derinliğiyle doğrudan ilişkilidir. Terminoloji hâkimiyeti, eleştirel analizin önkoşullarından biridir.

Türkiye’de tarım politikaları, üretim süreçleri ve sektörel gelişmeler üzerine yürütülen tartışmaların önemli bir bölümü, ne yazık ki alanın temel terminolojisine hâkim olmayan kişiler tarafından yürütülmektedir. Evet, belki bu cümle biraz ağır gelebilir; fakat sahada ve masada karşılaştığımız manzara maalesef budur. Bugün tarım üzerine yazan, yorum yapan, sosyal medya üzerinden “tarım uzmanı” gibi ahkâm kesen pek çok kişi—gazeteci, yorumcu, siyasetçi, akademi dışı kanaat önderi—tarım kökenli değil. Ziraat mühendisliği okumamış, Gıda mühendisliğini bitirmemiş, veterinerlik eğitimi almamış, bitki fizyolojisi, toprak kimyası, iklim etkisi, hayvan besleme, su yönetimi gibi temel kavramlara hâkim değil. Bu durum, tarım eleştirilerinin niteliğini ve güvenilirliğini doğrudan etkileyen, yapısal bir sorun hâline gelmiştir.

Uzmanlığın olmadığı yerde, boşluğu ideoloji doldurur. Tarım eleştirilerinin Ziraat Mühendisleri veya Veteriner Hekimler tarafından değil de, konuya hâkim olmayan genel yorumcular tarafından yapılması, meseleyi "bilimsel bir tartışma" zemininden çıkarıp "siyasi bir bilek güreşine" çeviriyor.

Bu bağlamda, tarım terminolojisine vâkıf olmadan yapılan yorumlar, çoğu zaman sahici bir analiz çabasından ziyade, yüzeysel ve medyatik bir dilin ürünü olarak kalmakta; bilimsel olarak değerlendirilebilecek bir eleştiri üretmekten uzaklaşmaktadır. Bunun sonucunda, tarımsal meseleler akademik derinliğinden koparılmakta, siyasal tartışmaların içine çekilmekte ve rasyonel değerlendirmelerin yerini popüler algı yönetimi almaktadır.

Bu yüzden tarım tartışmaları, sorunu çözmeye yönelik "teknik bir arayış" olmaktan çıkıp, iktidarı yıpratmak ya da muhalefete malzeme vermek üzerine kurulu bir "atış poligonuna" dönüşüyor. Oysa tarım; sağcı-solcu, o partili bu partili dinlemez. Toprak nankörlük kabul etmez, bilim hata kaldırmaz. Siyasi gözlükle bakılan tarladan, bereketli hasat değil, ancak kaos çıkar.

Aslında mesele çok açık:

Tarım eleştirmeni dediğimiz kişilerin büyük çoğunluğu, eleştirdikleri alanın dilini bilmiyor.

Bu, bir mimari terim bilmeyen birinin gökdeleni yorumlamasına; bir tıp terminolojisine aşina olmayanın ameliyat sürecini eleştirmesine benziyor. Ne kadar ciddiye alınabilir?

Bilinmeyen Kavramlar, Yanlış Yorumlar: Bir eleştirmen, "sürdürülebilirlik"ten bahsederken aslında "toprak sağlığı", "su ayak izi", "biyoçeşitlilik" gibi kavramları ne kadar biliyor? "Çiftçi borçlandı" denildiğinde, "tarımsal kredi", "yatırım kredisi", "işletme kredisi" veya "destekleme primi avansı" gibi farklı borçlanma türleri arasındaki ayrımın farkında mı? "İthalat arttı" ifadesi kullanılırken, "Dahilde İşleme Rejimi" ile yapılan ithalatın, "iç tüketim amaçlı ithalat"tan farkına hâkim mi?

Nitekim son yıllarda sıkça karşılaşılan tarımsal tartışmalar, çoğu zaman bilimsel gerçeklikten kopuk genellemeler üzerinden yürütülmektedir. Yetersiz ve hatalı bilgiyle yapılan bu tür değerlendirmeler, kamuoyunda yanlış algıların oluşmasına yol açmakta; tarımsal politika yapım süreçlerini gölgeleyerek gereksiz tartışmalar üretmektedir. Dahası, doğru eleştirilerin bile bu bilgi kirliliği içinde görünürlüğü azalmaktadır.

Terminolojiyi bilmemek, sadece kelimeleri yanlış kullanmak değildir. O kavramın arkasındaki bütün bir süreci, ekonomik modeli, biyolojik döngüyü ve sosyal bağlamı anlayamamak demektir. Bu durumda yapılan eleştiri, bir resmin sadece kenarındaki bir lekeyi görüp, tüm tablonun kompozisyonunu, renk uyumunu ve derinliğini kaçırmaya benzer. Yüzeysel kalır ve sadece "görünen kısmı" tartışır. Bu da eleştiriyi, magazin düzeyinden öteye taşıyamaz.

Fakat bugün tarım üzerine dillendirilen sözlerin çoğu bilimsel zeminden değil, siyasi eğilimlerden, duygusal tepkilerden veya manşet kaygılarından besleniyor.

Bu yüzden tarım eleştirileri, olması gereken köklü bir ıslah kapısı olmaktan çıkıp, günübirlik polemiklerin arasında kayboluyor.

Bu nedenle tarım alanında yapılan eleştirilerin, ilgili disiplinlerde çalışmış, sahayı tanıyan, teknik bilgiye ve veri okuryazarlığına sahip kişiler tarafından yürütülmesi, tarımsal gelişim açısından zorunlu bir ihtiyaçtır. Eleştiri, ancak ehil ellerde ıslah edici olabilir; aksi durumda yanıltıcı, manipülatif ve üretim süreçlerini zedeleyici bir etkiye dönüşmektedir.

Bir konu, teknik detayları ve verileri ile ele alınması gereken bir "tarım politikası" sorunu olmaktan çıkar; "iktidarın başarısızlığı" veya "muhalefetin yıpratma aracı" olarak sunulur. Burada amaç, sorunu çözmek için fikir üretmek değil; siyasi rakip üzerinde baskı kurmaktır.

Asıl acı olan şudur:

Bilgisi olanın sesi cılız; bilgisi olmayıp konuşanın sesi gür çıkıyor.

Ve toplum, gür sesi doğru bilgi sanıyor.

Sonuç olarak; tarım eleştirilerinde karşı karşıya olduğumuz temel sorun, ehliyet eksikliğidir. Tarımsal meseleler, uzmanlığın ve terminolojinin gerektirdiği bir alandır. Bu alanı bilimsel arka planı olmadan yorumlamak, hem eleştirinin değerini düşürmekte hem de toplumsal bilgi üretim sürecine zarar vermektedir. Türkiye’nin tarımsal geleceği için ihtiyaç duyulan şey, tarımı bilenlerin sözünün daha görünür olması ve eleştirinin bilimsel bir zemine kavuşmasıdır.

Bu durum, tarımımız için ciddi bir handikap oluşturuyor. Gerçek sorunlar, rakamların diliyle ve bilimin ışığıyla konuşulamıyor. Çiftçinin tarladaki gerçek mücadelesi, ziraat mühendisinin laboratuvardaki tespiti, veteriner hekimin sahada gördüğü sorun, bu gürültülü ve yüzeysel söylemin arasında kaybolup gidiyor.

Doğru eleştiri, önce anlamaktan geçer. Anlamak için de o "dili" konuşmak gerekir. Tarım eleştirisi yapacak olanların -ister gazeteci ister siyasetçi ister sivil toplum aktivisti olsun- bu alanın lisanını öğrenmeye, sahaya inmeye, rakamlarla hemhal olmaya ve en önemlisi, eleştiriyi bir silah değil, bir "ıslah aracı" olarak görmeye ihtiyacı var.

Gazetecilik faaliyeti, eleştirmenlik ;uzman görüşünü halka aktarmakla yükümlüyken, günümüzde uzmanın yerine geçerek hüküm verme yanılgısına düşmüştür. Tarım, "herkesin fikrinin olduğu" bir alan olmaktan çıkarılıp, "verinin ve bilimin konuştuğu" bir ihtisas alanı olarak kabul edilmelidir. Aksi takdirde yapılan eleştiriler, bilimsel geçerliliği olmayan, yüzeysel ve popülist söylemler yığını olmaktan öteye geçemeyecektir.

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #