MUSTAFA SALİM salimhoca@hotmail.com

GÜNÜMÜZÜN SEMUD’U İSRAİL’İN HELAK OLUŞ SÜRECİNDE “SUMUD”

13 Eylül 2025 Cumartesi 19:36

İnsanlığın umudu Sumud Filosu tüm encamıyla yoluna devam ediyor. Bu insanlık umudunu boşuna çıkarmak için Tunus’taki gemilere yaptığı saldırı da, Katar’da giriştiği ve sonucuna ulaşamadığı cinayet de ABD’deki kendi adamı olduğunu deklare ederek öldürdüğü aktivistin canhıraş katli de bu umudu boşa çıkaramayacaktır. Çünkü kafirin bir hesabı varsa Allah’ın da bir hesabı vardır.

Öğretmenliğimin ilk yıllarında Dinler Tarihi dersini işlerken kıyamet yaklaştığında Yahudiler’in yok oluşunun nasıl olacağıyla ilgili “Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Müslümanlar savaşarak onları öldürecekler. Hatta Yahudi, bir taşın ve ağacın arkasına saklandığında taş ve ağaç şöyle seslenecek; Ey Müslüman! Ey Allah'ın kulu! İşte Yahudi arkamdadır; gel onu öldür! Garkad adındaki ağaç müstesna. Çünkü o Yahudilerin ağacıdır." hadis-i şerifi okurken, o esnada bir öğrencinin söz alarak muziplik adına sarf ettiği bir söz, sınıftakilere sıradan bir söz gibi gelse de aslında bir hakikatin ifadesiydi benim için. Hocam diyerek konuşmasına başlayan öğrencimin, hadisi ilk kez duymuşçasına gösterdiği tepkisi ve akabinde heyecan dolu sesiyle “madem bu alçakların yok oluşu biz Müslümanların elinde olacak, o zaman bırakalım Filistin topraklarında hepsi bir araya gelsin. Dünyanın her yerinde bunları aramaktansa hepsinin bir arada olması daha mantıklı olmaz mı? Hatta böylesi bir durum işimizi daha da kolaylaştırır. Hepsini cehenneme göndermiş oluruz. Dünya da böylece büyük bir pislikten temizlenerek kurtulmuş olur.” şeklinde yaptığı yorum hafızamda hala canlılığını korumaktadır. Evet bugün Filistin’deler ve Büyük İsrail Devletini kurmak adına canileşen insanların ancak yapabileceği tüm vahşeti sergilemekteler.

İnsan tabiatı itibariyle, taş ve ağaçlar nasıl dile gelir diye mahiyeti anlaşılmadığı için ilk etapta bunun olabileceğini kabule yanaşmazsa da yaşatılan zulümler sebebiyle yerin dahi dayanamayıp titreyebileceği  öngörüsünden hareketle artık nasıl olacaksa olsun İsrail’in yok olacakları günü iple çeker oldu.

İnsan, bu zulümlerini görünce, Rabbim’in bu kavmi kıyamete kadar neden lanetlediğinin sırrını da vakıf oluyor; günde beş vakit kılınan namazlarda okunan Fatiha’larda “vela’d-dallin” ifadesiyle terennüm edilen “sapıtanlardan eyleme” duası’nın hikmetini de anlıyor böylece. Buna rağmen “Mavi Marmara” çıkışımızdan rahatsız olan güya Müslüman bildiğimiz FETÖ şarlatanının “otoriteden izin alınmalı” sözünün ne ihanetler içerdiğini o gün çoğu Müslüman anlamamıştı mesela.  

7 Eylül 2023’ten bu yana Gazze’de bir soy kırımına yeltenen zalim İsrail, hiçbir kural tanımadan, kimseyi umursamadan, dünyanın gözü önünde Arz-ı Mev’ud denen bir safsata uğruna yapmadığını bırakmıyor. Bunu küfrün tüm çirkin yüzünü göstere göstere ancak Firavun ve Nemrut’ta görülebilecek şenaatiyle ortaya koyuyorlar. Küfrün merhameti olmaz. Küfrün acıması olmaz. Çünkü küfür, alemlerin Rabbine imana bir perde oluverir kendisine tabi olanların ruhunda. Haliyle öteler ötesinde hesap verilecek bir otorite kabul edilemez küfrün indinde. İsrail böyle bir küfrün bataklığında ve debelendikçe daha da beter olmaktadır.

Günü geldiğinde taşların dile gelişlerine inanmamıza rağmen mahiyetini anlamakta zorlansak da günümüzde gerçek manada Allah’a inanmamış insanların bile bu zulmü kabul etmeyişleri, taş yüreklilerin dile gelişi değil mi? Dünyanın her tarafından insanlar bu zulme dur demek için sel olup akarken ülkemizde birilerinin “Filistin Türk’ün meselesi değil” yollu hezeyanı şeytanlaşmış insanların şeytandan daha beter olduğu gerçeğini bir daha gözler önüne serdi.

İsrail, dünyanın her tarafını sarmaladığı ahtapot kollarıyla mesela; “Dünya banka sektörünün sahipliğini Rothschil Ailesi; petrol baronluğunu Rockofeller Ailesi; dünya elmas piyasasının kontrolünün elinde bulunduranların Oppenheimer Ailesi; iç gargaşa ve savaştan sorumlu olanların DuPont Ailesi; dünyanın tüm eğitim faaliyetlerini kontrol edenlerin Astor Ailesi; satanist akımlarla beyin kontrolünü elinde bulunduranların Collins Ailesi; ABD başkanlarının danışmanlığını yapanların Freeman Ailesi; döviz kontrolörlüğünü yapanların Lord Ailesi; sermayeleri yönlendirenlerin Bush Ailesi; petrokimya endüstrisi dışında finans, sağlık ve vakıf işleriyle ABD adına manüplatif işlere imza atanların Koch Ailesi; hedefte olan ülkelerin ekonomisini batırıp o ülkeyi yardıma muhtaç hale getirerek IMF'ye mahkum edenlerin Soros Ailesi; yaptırdığı haberlerle ailelerin kirli işlerini örterken yayın yaptığı birçok ülkede bu ailelerin çizgisinde olmayan hükümetlere önceden Fox TV adı altında yayın yapan şimdiki NOV TV ile itibar kaybettirenler Murdoch Ailesi” olduğunu düşündüğümüzde üstlendikleri görevlerle bürokrasiden siyasete, askeriyeden adli makamlara, medya patronluğundan şirket yöneticiliğine varıncaya kadar tuttukları köşelerde aldıkları tüm mali ve idari alanlardaki kararlarla dünyanın kontrolünü ele geçirmelerinden kaynaklı maddi gücün şımarıklığı ve küstahlığı içindeler. Güven veren maddi gücüyle kendine bağlı vesayet ruhlu tiplerin yönettiği devletlere hükmedişinden aldığı hayvanca bir cesaretle vahşi canavarlar gibi dünyayı ateşe vermekten çekinmediği gibi bundan olabildiğince de haz almaktalar. Şeytanın ancak aklına gelebilecek tarzda hilelerle devlet engellerini bile çok rahat aşabilmektedirler.

 Dünya siyasetine örgütleri aracılığıyla yön verdiklerinden olgulardan daha ziyade algı operasyonlarıyla dünyanın olay ve şahıslara bakış açısını bir anda değiştirerek iyiyi kötü, kötüyü de iyi gösterdiler.  Bu sebeple Filistin direnişini bir terör eylemi gibi sunarken, cebren ve hile ile ihdas ettikleri devletleriyle terör estirmelerine rağmen kendilerini haklı lanse etmeye çalıştılar. Hamas onların nazarında bir terör örgütüydü ve dünyanın onları böyle bilmesine gayret ettiler. Liderlerine karşı giriştikleri saldırılar kendileri için meşru bir eylemdi ve en son Katar’da Hamas liderinin içinde bulunduğu heyete yönelik giriştiği eylem bu iddiasının bir sonucuydu.

Bu süreçte ortaya atılan sorular daha ziyade İslam ülkelerinin özellikle de Arap İslam Devletlerinin vurdumduymaz tavırlarına yönelik hususlarla alakalı oluşu bir gerçeğin altını çizmemizi gerekli kılmaktadır. Bu da vesayete dayalı rejimlerin varlığıdır. Her ülkede siyaseti dizayn edişleri iktidara gelen liderlerin Yahudi hak ve hukukuna riayet eden tiplerden seçilmesine zemin hazırlamıştır. Kurulmak istenen Büyük İsrail Devleti’nin sınırlarındaki ülkelere bakıldığında bu durum daha net anlaşılır kanaatindeyim. Dünya geneline baktığımızda aynı durum Müslüman olmayan ülkelerde de hüküm sürmektedir. Bugün İsrail’in kimseye aldırmadan, hiçbir kurala tabi olmadan, zulmüne korkmadan tüm cesaretiyle devam etmesinin altında bu tertibi yatmaktadır. Tertibinin ana sebebi de kendilerinden gayrı insanların top yekûn kendi köleleri olduğuna inanmalarıdır.

Hal böyleyken Türkiye olarak tavrımız gayet net ve açıktır. Yıllarca vesayete dayalı yönettikleri Türkiye bugün tarihi misyonuyla hareket eden bir yönetimle idare edilmektedir. Gerçek tarihi okuyanların iyi bildikleri gibi Yahudiler’in İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İsrail, Türkiye ve Rusya diye üç devletlerinin olduğuna övündükleri gerçeğini hiçbir zaman unutmayalım. Osmanlı’dan sonra yaşadıklarımızın acısı bununla alakalıydı. Dilimizden, kıyafetimize, dinimizden örfümüze, eğitimden kültürümüze, siyasetimizden askeri alana varıncaya kadar bize dayatılan düzenlemelerin sebebini anlayamazsak Filistin Türk’ün meselesi değil deyip İsrail’i bir otorite kabul ederiz. Sonra da algılarla son çeyrek asırda yapılanları küçük görür, yönetimimizi alaşağı etmeye çalışırız.

Bugün Türkiye üzerine düşeni yapmıyor diyenlerin bu algıların kurbanı olduklarını bilmemiz gerekir.

Bir zamanlar Türkiye’de neler yaşanmadı ki. 28 Şubat sürecini başlatan Ankara Sincan Belediyesinin düzenlediği "Kudüs Gecesi" programı değil miydi? Bin yıl sürecek denen kabus dolu günlerin bir sabah tank paletlerinin gıcırtısıyla başladığı yıllardı. Kudüs Gecesi bahanesiyle nice zulümler işlendi bu diyarlarda. Nice haksızlıklar yapıldı. Her şey Siyonistlerin mutluluğu içindi. Dün Yahudilerin aleyhine bir yerde konuşmak suç sayılırken bugün devletin en tepesinden “one munite” haykırışına şahit oluyoruz. Dün içi yanan bir imam efendinin vaaz ya da hutbesinde İsrail’in zulümlerinden bahsetmesi hapsini gerekli kılarken bugün, Diyanet İşleri Başkanlığınca hazırlanan hutbelerde zulümleri bir bir dile getirilmektedir. Bugün dünyanın uyanışına sebep olan bir Türkiye gerçeği ortada iken Türkiye Gazze konusunda üzerine düşeni yapmıyor iddiası bir karalama ve iftiranın ötesine geçmemektedir.

Dün Abdulhamid han hazretleri nasıl ki Siyonizm’in planlarını vaktinde gerçekleşmesini engellediyse bugün de Cumhurbaşkanımızın gayretleri Siyonizm’in son planlarının gerçekleşmesine izin vermiyor ve vermeyecek de. Bu hususları dile getirmemizi yandaşlık vurgusuyla kaale almak istemeyenlere Emekli ABD Albayı Douglas Macgregor’un şu sözlerini hatırlatmak isterim: “İsrail’i yok edebilecek tek adam o. Türk askerleri eninde sonunda Gazze’de savaşacak. Erdoğan zamanlama konusunda hassastır. Ülkeyi seferber ediyor. Erdoğan Ortadoğu’da İsrail’i yok etme kapasitesine sahip tek adamdır. Dikkat edin.”

Türkiye olarak her hususta olduğu gibi Gazze’ye müdahale etme hususunda da zamanlamaya gayet dikkat ediyoruz. Bugün Hamas’ın gösterdiği başarının arkasında kimlerin olduğunu çoğumuz bilmiyoruz. Ayasofya’yı ibadete açan ve Kudüs’e selam duran bir liderimiz var. Peygamber efendimizin on beş yıl bekledikten sonra Bedir Savaşı’nı başlatmasında ki zamanlama hassasiyetini gözeten bir liderden bahsediyoruz. Böyle dirayetli ve tüm ezberleri bozan bir lider elbette Siyonizm’in kabul etmeyeceği bir lider olacaktır. Bugün bizi planlarımızı hiçe sayarak zamansız bir müdahaleye zorlayan dahili ve harici bedhahların Siyonizm’in uşakları olduklarını aklımızdan çıkarmayalım. Yönetimde vesayet olmasa da muhalif cephelerin vesayeti hala devam etmektedir.

Dünyanın içinde bir ur mesabesinde olan İsrail, arkasına aldığı şeytani rüzgârla gemisini yüzdürse de  'Aksa Tufanı'yla başlayan kurtuluş ve zaferin ayak sesleri bugün Sumud Filosu’ndan gelmektedir. Sumud üzerine yoğunlaşan dünyanın dikkatini dağıtmaya yönelik küstahça hareketleri olsa da bu, sonlarını getiren bir hamle olduğu gerçeğini örtemeyecektir.

İslam ya da Batı âleminden fark etmeksizin her insan, vesayetin kuklası durumundaki yöneticilerine rağmen Siyonizm’in Gazze’de bir drama dönüşen vahşetini asla kabul etmemektedir. Özellikle Türkiye’ye karşı olan nefretlerinin sebebi vesayete dayalı yönetime izin vermeyerek bir duruş sergileyen milletimizin varlığıdır.

İsrail’in yok oluşu yakındır ve bu da bu necip milletin eliyle olacaktır.

Mustafa SALİM

13 Eylül 2025, Ankara.

 

 

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #
Mesut Hoca
İsrail’in panoraması açısından çok güzel bir yazı olmuş. Son cümlenize sonuna kadar katılıyoruz. Elinize yüreğinize sağlık.
Tahir
Muhteşem bir yazı olmuş tebrik ediyorum. Allah razı olsun üstadım benim.